Player FM - Internet Radio Done Right
15 subscribers
Checked 11d ago
Tilføjet seven år siden
Indhold leveret af Acilci.Net - Ses ve Video Tüm Bölümler, Acilci.Net - Ses, and Video Tüm Bölümler. Alt podcastindhold inklusive episoder, grafik og podcastbeskrivelser uploades og leveres direkte af Acilci.Net - Ses ve Video Tüm Bölümler, Acilci.Net - Ses, and Video Tüm Bölümler eller deres podcastplatformspartner. Hvis du mener, at nogen bruger dit ophavsretligt beskyttede værk uden din tilladelse, kan du følge processen beskrevet her https://da.player.fm/legal.
Player FM - Podcast-app
Gå offline med appen Player FM !
Gå offline med appen Player FM !
Spinal Epidural Apseler: Acil Servis Yönetimi
Manage episode 447173153 series 1729509
Indhold leveret af Acilci.Net - Ses ve Video Tüm Bölümler, Acilci.Net - Ses, and Video Tüm Bölümler. Alt podcastindhold inklusive episoder, grafik og podcastbeskrivelser uploades og leveres direkte af Acilci.Net - Ses ve Video Tüm Bölümler, Acilci.Net - Ses, and Video Tüm Bölümler eller deres podcastplatformspartner. Hvis du mener, at nogen bruger dit ophavsretligt beskyttede værk uden din tilladelse, kan du følge processen beskrevet her https://da.player.fm/legal.
Spinal epidural apse (SEA), medulla spinalis epidural boşluğunda gelişen, omuriliğe bası yaparak hızlı nörolojik bozulmaya yol açabilen ciddi bir enfeksiyon tablosudur. Bu enfeksiyon, tedavi edilmediğinde kalıcı nörolojik hasarlara, sepsis ve mortalite ile sonuçlanabilecek ciddi komplikasyonlara neden olabilir. Acil serviste non-spesifik semptomlarla başvuran hastalarda SEA’nın erken dönemde tanınması, tedaviye hızla başlanmasını sağlamak açısından kritik önem taşır.(1) Bu yazımızda, SEA’nın ayırıcı tanısı, tedavi protokolleri, ilaç dozları ve tedavi süreleri ile birlikte yönetim stratejileri ele alınacaktır. Ayırıcı Tanı SEA, klinik olarak sinsi bir başlangıç gösteren, spesifik olmayan semptomlarla seyredebilen bir patolojidir. En sık gözlenen klinik bulgu sırt ağrısıdır; bunu ateş ve nörolojik defisit izler. SEA’nın tanısında gecikmeler, sıklıkla bu semptomların nonspesifik doğasından kaynaklanır. Literatürde, klasik "sırt ağrısı, ateş ve nörolojik defisit" triadı hastaların yalnızca %10-15'inde tam olarak görülmektedir.(2) Bu nedenle, risk faktörleri olan hastalarda (immünosüpresyon, intravenöz ilaç kullanımı, diyabet, yakın dönemde geçirilmiş spinal cerrahi, bakteriyemi) SEA akılda tutulmalıdır.(3) Sırt ağrısı, en sık rastlanan semptom olup, vakaların %70 ila %100’ünde mevcuttur. Bu ağrı, başvuru öncesinde 1 günden 2 aya kadar değişen sürelerde devam edebilir. Ateş, önemli bir tanı kriteridir, ancak birçok hastada eksik olabilir. Örneğin, bir vaka serisinde 48 hastanın yalnızca 23’ünde (%48) ateş tespit edilmiştir. Ateşin bulunmaması tanıyı geciktirebilir ya da gözden kaçırılmasına yol açabilir. Nörolojik defisitler, vakaların %50’sinde görülür ve motor güçsüzlük, radikülopati, bağırsak ve mesane disfonksiyonu gibi bulguları içerir. Küçük bir SEA bile ciddi nörolojik semptomlara yol açabilir. Tedavi edilmediğinde, nörolojik semptomlar tipik olarak sırasıyla sırt ağrısı, radiküler ağrı, motor güçsüzlük, duyu bozuklukları, mesane/bağırsak disfonksiyonu ve paralizi şeklinde ilerler. Paralizi geliştiğinde hızla kalıcı hale gelebilir, bu nedenle nörolojik bulguların ilerlemesi durumunda acil cerrahi müdahale gerekebilir. SEA ile Karışabilecek Klinik Durumlar - Mekanik sırt ağrısı: Nörolojik defisit ve sistemik enfeksiyon bulgularının olmaması ile ayrılabilir. - Diskit ve vertebral osteomiyelit: SEA ile birlikte de görülebilir. Ancak SEA’da epidural boşluğa yayılım vardır. MRI bu iki durumu ayırmada önemli bir tanı aracıdır. - Spinal tümörler: Yavaş progresyon gösterirler. Nörolojik bulgular SEA’ya göre daha kronik gelişir. - Guillain-Barre sendromu: İlerleyici nörolojik bulgular benzerlik gösterebilir, ancak lomber ponksiyon ve görüntüleme ile ayrımı yapılabilir. Tanı SEA’nın kesin tanısı, MR ile konur. Kontrastlı spinal MR, apsenin lokalizasyonunu, yayılımını ve epidural boşlukta omurilik üzerine yaptığı basıyı değerlendirmenin en duyarlı yöntemidir. Görüntüleme yapılana kadar, klinik şüphe durumunda tanısal yaklaşımda gecikme olmamalıdır. Laboratuvar bulguları tanıya destekleyici olabilir. Crp, Prokalsitonin ve Sedim gibi markerlar yükselir ancak SEA için spesifik değillerdir. Kan kültürleri, hastaların %60-70'inde pozitif olabilir ve etkenin tanımlanmasında kritiktir. Ancak tedavi kültür sonuçları beklenmeden başlatılmalıdır.(4) Tanıda MR görüntüleme altın standart yöntemdir. Tedavi SEA'nın yönetiminde iki ana tedavi yaklaşımı bulunur: erken ve geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi ile cerrahi drenaj.(5) Tedaviye mümkün olan en erken dönemde başlanmalıdır, zira nörolojik hasarın kalıcı hale gelme süresi uzun değildir. Özellikle nörolojik defisit ilerliyorsa veya apse genişse, antibiyotik tedavisi ile birlikte acil cerrahi müdahale genellikle endikedir. Antibiyotik Tedavisi Antibiyotik tedavisinin amacı hastayı cerrahiye hazırlarken sistemik kontrolü sağlamaktır. Başlangıçta geniş spektrumlu bir antibiyotik rejimi seçilmeli, kültür sonuçlarına göre daraltılmalıdır.
…
continue reading
307 episoder
Manage episode 447173153 series 1729509
Indhold leveret af Acilci.Net - Ses ve Video Tüm Bölümler, Acilci.Net - Ses, and Video Tüm Bölümler. Alt podcastindhold inklusive episoder, grafik og podcastbeskrivelser uploades og leveres direkte af Acilci.Net - Ses ve Video Tüm Bölümler, Acilci.Net - Ses, and Video Tüm Bölümler eller deres podcastplatformspartner. Hvis du mener, at nogen bruger dit ophavsretligt beskyttede værk uden din tilladelse, kan du følge processen beskrevet her https://da.player.fm/legal.
Spinal epidural apse (SEA), medulla spinalis epidural boşluğunda gelişen, omuriliğe bası yaparak hızlı nörolojik bozulmaya yol açabilen ciddi bir enfeksiyon tablosudur. Bu enfeksiyon, tedavi edilmediğinde kalıcı nörolojik hasarlara, sepsis ve mortalite ile sonuçlanabilecek ciddi komplikasyonlara neden olabilir. Acil serviste non-spesifik semptomlarla başvuran hastalarda SEA’nın erken dönemde tanınması, tedaviye hızla başlanmasını sağlamak açısından kritik önem taşır.(1) Bu yazımızda, SEA’nın ayırıcı tanısı, tedavi protokolleri, ilaç dozları ve tedavi süreleri ile birlikte yönetim stratejileri ele alınacaktır. Ayırıcı Tanı SEA, klinik olarak sinsi bir başlangıç gösteren, spesifik olmayan semptomlarla seyredebilen bir patolojidir. En sık gözlenen klinik bulgu sırt ağrısıdır; bunu ateş ve nörolojik defisit izler. SEA’nın tanısında gecikmeler, sıklıkla bu semptomların nonspesifik doğasından kaynaklanır. Literatürde, klasik "sırt ağrısı, ateş ve nörolojik defisit" triadı hastaların yalnızca %10-15'inde tam olarak görülmektedir.(2) Bu nedenle, risk faktörleri olan hastalarda (immünosüpresyon, intravenöz ilaç kullanımı, diyabet, yakın dönemde geçirilmiş spinal cerrahi, bakteriyemi) SEA akılda tutulmalıdır.(3) Sırt ağrısı, en sık rastlanan semptom olup, vakaların %70 ila %100’ünde mevcuttur. Bu ağrı, başvuru öncesinde 1 günden 2 aya kadar değişen sürelerde devam edebilir. Ateş, önemli bir tanı kriteridir, ancak birçok hastada eksik olabilir. Örneğin, bir vaka serisinde 48 hastanın yalnızca 23’ünde (%48) ateş tespit edilmiştir. Ateşin bulunmaması tanıyı geciktirebilir ya da gözden kaçırılmasına yol açabilir. Nörolojik defisitler, vakaların %50’sinde görülür ve motor güçsüzlük, radikülopati, bağırsak ve mesane disfonksiyonu gibi bulguları içerir. Küçük bir SEA bile ciddi nörolojik semptomlara yol açabilir. Tedavi edilmediğinde, nörolojik semptomlar tipik olarak sırasıyla sırt ağrısı, radiküler ağrı, motor güçsüzlük, duyu bozuklukları, mesane/bağırsak disfonksiyonu ve paralizi şeklinde ilerler. Paralizi geliştiğinde hızla kalıcı hale gelebilir, bu nedenle nörolojik bulguların ilerlemesi durumunda acil cerrahi müdahale gerekebilir. SEA ile Karışabilecek Klinik Durumlar - Mekanik sırt ağrısı: Nörolojik defisit ve sistemik enfeksiyon bulgularının olmaması ile ayrılabilir. - Diskit ve vertebral osteomiyelit: SEA ile birlikte de görülebilir. Ancak SEA’da epidural boşluğa yayılım vardır. MRI bu iki durumu ayırmada önemli bir tanı aracıdır. - Spinal tümörler: Yavaş progresyon gösterirler. Nörolojik bulgular SEA’ya göre daha kronik gelişir. - Guillain-Barre sendromu: İlerleyici nörolojik bulgular benzerlik gösterebilir, ancak lomber ponksiyon ve görüntüleme ile ayrımı yapılabilir. Tanı SEA’nın kesin tanısı, MR ile konur. Kontrastlı spinal MR, apsenin lokalizasyonunu, yayılımını ve epidural boşlukta omurilik üzerine yaptığı basıyı değerlendirmenin en duyarlı yöntemidir. Görüntüleme yapılana kadar, klinik şüphe durumunda tanısal yaklaşımda gecikme olmamalıdır. Laboratuvar bulguları tanıya destekleyici olabilir. Crp, Prokalsitonin ve Sedim gibi markerlar yükselir ancak SEA için spesifik değillerdir. Kan kültürleri, hastaların %60-70'inde pozitif olabilir ve etkenin tanımlanmasında kritiktir. Ancak tedavi kültür sonuçları beklenmeden başlatılmalıdır.(4) Tanıda MR görüntüleme altın standart yöntemdir. Tedavi SEA'nın yönetiminde iki ana tedavi yaklaşımı bulunur: erken ve geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi ile cerrahi drenaj.(5) Tedaviye mümkün olan en erken dönemde başlanmalıdır, zira nörolojik hasarın kalıcı hale gelme süresi uzun değildir. Özellikle nörolojik defisit ilerliyorsa veya apse genişse, antibiyotik tedavisi ile birlikte acil cerrahi müdahale genellikle endikedir. Antibiyotik Tedavisi Antibiyotik tedavisinin amacı hastayı cerrahiye hazırlarken sistemik kontrolü sağlamaktır. Başlangıçta geniş spektrumlu bir antibiyotik rejimi seçilmeli, kültür sonuçlarına göre daraltılmalıdır.
…
continue reading
307 episoder
Alle episoder
×1 Spinal Epidural Apseler: Acil Servis Yönetimi 8:27
8:27
Afspil senere
Afspil senere
Lister
Like
Liked
8:27Spinal epidural apse (SEA), medulla spinalis epidural boşluğunda gelişen, omuriliğe bası yaparak hızlı nörolojik bozulmaya yol açabilen ciddi bir enfeksiyon tablosudur. Bu enfeksiyon, tedavi edilmediğinde kalıcı nörolojik hasarlara, sepsis ve mortalite ile sonuçlanabilecek ciddi komplikasyonlara neden olabilir. Acil serviste non-spesifik semptomlarla başvuran hastalarda SEA’nın erken dönemde tanınması, tedaviye hızla başlanmasını sağlamak açısından kritik önem taşır.(1) Bu yazımızda, SEA’nın ayırıcı tanısı, tedavi protokolleri, ilaç dozları ve tedavi süreleri ile birlikte yönetim stratejileri ele alınacaktır. Ayırıcı Tanı SEA, klinik olarak sinsi bir başlangıç gösteren, spesifik olmayan semptomlarla seyredebilen bir patolojidir. En sık gözlenen klinik bulgu sırt ağrısıdır; bunu ateş ve nörolojik defisit izler. SEA’nın tanısında gecikmeler, sıklıkla bu semptomların nonspesifik doğasından kaynaklanır. Literatürde, klasik "sırt ağrısı, ateş ve nörolojik defisit" triadı hastaların yalnızca %10-15'inde tam olarak görülmektedir.(2) Bu nedenle, risk faktörleri olan hastalarda (immünosüpresyon, intravenöz ilaç kullanımı, diyabet, yakın dönemde geçirilmiş spinal cerrahi, bakteriyemi) SEA akılda tutulmalıdır.(3) Sırt ağrısı, en sık rastlanan semptom olup, vakaların %70 ila %100’ünde mevcuttur. Bu ağrı, başvuru öncesinde 1 günden 2 aya kadar değişen sürelerde devam edebilir. Ateş, önemli bir tanı kriteridir, ancak birçok hastada eksik olabilir. Örneğin, bir vaka serisinde 48 hastanın yalnızca 23’ünde (%48) ateş tespit edilmiştir. Ateşin bulunmaması tanıyı geciktirebilir ya da gözden kaçırılmasına yol açabilir. Nörolojik defisitler, vakaların %50’sinde görülür ve motor güçsüzlük, radikülopati, bağırsak ve mesane disfonksiyonu gibi bulguları içerir. Küçük bir SEA bile ciddi nörolojik semptomlara yol açabilir. Tedavi edilmediğinde, nörolojik semptomlar tipik olarak sırasıyla sırt ağrısı, radiküler ağrı, motor güçsüzlük, duyu bozuklukları, mesane/bağırsak disfonksiyonu ve paralizi şeklinde ilerler. Paralizi geliştiğinde hızla kalıcı hale gelebilir, bu nedenle nörolojik bulguların ilerlemesi durumunda acil cerrahi müdahale gerekebilir. SEA ile Karışabilecek Klinik Durumlar - Mekanik sırt ağrısı: Nörolojik defisit ve sistemik enfeksiyon bulgularının olmaması ile ayrılabilir. - Diskit ve vertebral osteomiyelit: SEA ile birlikte de görülebilir. Ancak SEA’da epidural boşluğa yayılım vardır. MRI bu iki durumu ayırmada önemli bir tanı aracıdır. - Spinal tümörler: Yavaş progresyon gösterirler. Nörolojik bulgular SEA’ya göre daha kronik gelişir. - Guillain-Barre sendromu: İlerleyici nörolojik bulgular benzerlik gösterebilir, ancak lomber ponksiyon ve görüntüleme ile ayrımı yapılabilir. Tanı SEA’nın kesin tanısı, MR ile konur. Kontrastlı spinal MR, apsenin lokalizasyonunu, yayılımını ve epidural boşlukta omurilik üzerine yaptığı basıyı değerlendirmenin en duyarlı yöntemidir. Görüntüleme yapılana kadar, klinik şüphe durumunda tanısal yaklaşımda gecikme olmamalıdır. Laboratuvar bulguları tanıya destekleyici olabilir. Crp, Prokalsitonin ve Sedim gibi markerlar yükselir ancak SEA için spesifik değillerdir. Kan kültürleri, hastaların %60-70'inde pozitif olabilir ve etkenin tanımlanmasında kritiktir. Ancak tedavi kültür sonuçları beklenmeden başlatılmalıdır.(4) Tanıda MR görüntüleme altın standart yöntemdir. Tedavi SEA'nın yönetiminde iki ana tedavi yaklaşımı bulunur: erken ve geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi ile cerrahi drenaj.(5) Tedaviye mümkün olan en erken dönemde başlanmalıdır, zira nörolojik hasarın kalıcı hale gelme süresi uzun değildir. Özellikle nörolojik defisit ilerliyorsa veya apse genişse, antibiyotik tedavisi ile birlikte acil cerrahi müdahale genellikle endikedir. Antibiyotik Tedavisi Antibiyotik tedavisinin amacı hastayı cerrahiye hazırlarken sistemik kontrolü sağlamaktır. Başlangıçta geniş spektrumlu bir antibiyotik rejimi seçilmeli, kültür sonuçlarına göre daraltılmalıdır.…
1 Hiperoksi ve Hiperoksik Akut Akciğer Hasarı 9:30
9:30
Afspil senere
Afspil senere
Lister
Like
Liked
9:30Hipoksinin zararlı etkilerini biliyoruz ve hepimiz bundan sıklıkla kaçınıyoruz. Peki mekanik ventilatör altında entübe şekilde takip ettiğimiz hastalarda aslında göz ardı ettiğimiz hiperoksi durumu masum mu? Mekanik ventilasyon modu ve oksijenasyon hedefleri hastalık seyrini etkileyebilir. Mekanik ventilasyonun, akut akciğer hasarı (ALI) veya akut solunum sıkıntısı sendromlu (ARDS) kritik hastalarda akciğer hasarına neden olabileceği veya bunu kötüleştirebileceği genel olarak kabul edilmektedir. Oksijenin yüksek miktarlarının toksik olabileceğinden hiperoksiden kaçınmak gerekir. İlk olarak, yüksek FiO2 değerlerinin akciğer için toksik olabileceği bilinmektedir. Hayvanlarda, uzun süreli hiperoksi ARDS'de görülenlere benzer histopatolojik değişikliklere neden olduğu görülmüştür (1). Sağlıklı insanlarda, %100 oksijene maruz kalma, atelektaziye, bozulmuş mukosiliyer klirense ve trakeobronşite ve alveolar nötrofillerde artışa yol açabilir (2). Akciğer üzerindeki etkilerinin yanı sıra oksijen, sistemik toksisiteye de yol açabilir. Vasküler dirençte artış ve kardiyak outputta azalma ile de ilişkilendirilmiştir (3). Hiperoksi, merkezi sinir sistemi, hepatik ve pulmoner serbest radikallerin oluşumuna neden olabilir. Hiperoksi ve HALI Oksijenin yüksek konsantrasyonlarda solunmasının akciğere zararlı olduğu bilgisi 1700’lü yılların sonlarına kadar dayanmaktadır. 1783 yılında Antoine Lavoisier’in bir çalışmasında FiO2’yi 1’den verdiği kobayların öldüğünü ve otopsilerinde sağ kalbin mavimsi ve genişlemiş şişkin, akciğerlerin ise kıpkırmızı sert ve kanla dolu olduğunu gözlemlemiş (4,5). FiO2'nin çok yüksek değerleri (FiO2 ≥ 0,9) ve uzun süre bu değerlerde kalması genellikle hiperoksik akut akciğer hasarına (HALI- Hiperoksik Acute Lung Injury) neden olur. HALI'nin şiddeti, PaO2 özellikle >450 mmHg, FIO2 >0,6 ve maruz kalma süresiyle doğru orantılıdır. Hiperoksi, doğal antioksidan savunmalarını alt üst eden ve hücresel yapıları birkaç yolla tahrip eden olağanüstü miktarda reaktif O2 türü üretir. Klinik olarak, HALI riski FiO2 0,7'yi aştığında ortaya çıkar. Hem yüksek gerilimli mekanik ventilasyon hem de hiperoksi, akciğer hasarını şiddetlendirir ve pulmoner enfeksiyonu teşvik edebilir. 1866'da Jean Baptiste Dumas, 1.0'lık bir FiO2'de uzun süreli solunum üzerine ilk çalışmayı yayınlamıştı. Köpeklerin toraksının "acı serum ve pıhtılaşmış kanla dolu olduğunu; bronşiyal tüplerin sıvıyla dolduğunu" ve "akciğerlerin bir süredir iltihaplı olan organlarda olduğu gibi önemli ölçüde katılaştığını" ortaya koymuştur (5). O zamandan beri yapılan tüm çalışmalarda uzun süreli FiO2’nin >0,8 olması ile çoğu hayvan birkaç gün sonra öldüğü gözlemlenmiştir. En etkili laboratuvar çalışmalarından biri ise 1899'da James Lorrain Smith tarafından yapılmış. Smith, bir haftadan uzun süreli 0,4 değerinde FiO2 soluyan farelerin toksisiteye dair hiçbir kanıt göstermediğini bulmuş. Buna karşılık, 0,7-0,8 değerinde FiO2'ye maruz kalan farelerin yarısı solunum yetmezliğinden öldüğünü göstermiş (6). Smith bu çalışmadan sonuçla 0,7’lik bir FiO2'ye uzun süreli maruz kalmanın muhtemelen önemli toksisite eşiğini temsil ettiği ve 0,8'lik bir FiO2'de oksijenin toksik etkilerinin hayvanın direncine göre değiştiği sonucuna varmıştır. 20. yüzyılın ilk yarısında yapılan çok sayıda deneyden elde edilen genel izlenim, FiO2 0,6'nın üzerine çıktıkça ve maruz kalma süresi uzadıkça toksisitenin daha hızlı artmasıdır (6). Uzun süreli hiperoksi; diffüz interstisyal ödem, kanama,nötrofil infiltrasyonu, trakeobronşit, atelektazi, mukosiliyer transport bozukluğu, bakteriyel klerensin azalması, alveolar makrofaj fonksiyon bozukluğu ve pnömoniye yol açar. Normal akciğerlere sahip insanlarda hiperoksi üzerine yapılan çalışmalar oldukça sınırlıdır. 20. yüzyılın başlarından ortalarına kadar yapılan birkaç küçük çalışma, 48 saat boyunca 0,96-1,0 FiO2 ile nefes almanın çoğu erkekte toksisite semptomları üretmediğini bulmuştur.…
1 Hastane Dışı Acil Durumlarda ‘Açılın, Ben Doktorum!’ 17:08
17:08
Afspil senere
Afspil senere
Lister
Like
Liked
17:08Alanda tek başına çalışan bir hekim olarak güvenliğiniz en öncelikli konudur. Yardım etme arzusuyla hareket etsek de, kendimizi tehlikeye atacak adımlar atmamalıyız. Olay yerinde hızlı bir tehlike değerlendirmesi yaparak, güvenli bir şekilde müdahale etmeliyiz. Unutmayalım ki, “Biz süper kahraman değiliz; kırılmaz, yıkılmaz değiliz.” Bu yüzden güvenliğimizi koruyarak, gerektiğinde yardım ekiplerini beklemek en doğru yaklaşımdır. Kendimizi ve çevremizdekileri koruyarak daha fazla hayat kurtarabiliriz.…
1 2023 Yılında Acil Tıpta Farmakoterapi: Güncel Literatür ve Klinik Uygulamalara Etkisi-2 21:45
21:45
Afspil senere
Afspil senere
Lister
Like
Liked
21:45Acil tıbbın geniş kapsamı, güncel literatürü takip etmeyi sağlık profesyonelleri için bir zorluk oluşturmaktadır. Acil tıbbın karşılaştığı çok çeşitli hastalık ve durumlar, sürekli olarak değişen tedavi yaklaşımlarını takip etmeyi gerektirir. Bu gerekliliği göz önünde bulunduran Acil Tıp Farmakoterapi Araştırma Ağı (EMPHARM-NET), her yıl önemli farmakoterapi ile ilgili literatürü gözden geçirmekte ve derlemektedir. Bu yazıda, EMPHARM-NET’in 2023 yılı boyunca acil tıpta farmakoterapi alanında yayımlanan en dikkat çekici çalışmaları derledikleri yazısını özetlemekteyiz.1 İleri okuma için makalenin tam metnine buradan ulaşabilirsiniz. 2023 yılı, acil serviste farmakoterapinin önemli gelişmeler gösterdiği bir yıl olmuştur. Özellikle hızlı ardışık entübasyon, kardiyak arrest yönetimi ve travma sonrası majör kanamaların tedavisi gibi kritik konularda güncellemeler yapılmıştır. Ayrıca, iskemik inme tedavisinde kullanılan zaman ve tedavi modaliteleri, toplumsal kökenli pnömonide steroid kullanımı ve hedeflenen kan ürünlerinin uygulanması gibi çeşitli konularda da önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu yazı, acil serviste farmakoterapi alanında 2023 yılında yayımlanan en önemli 13 makaleyi, 6 rehberi ve 5 meta-analizi kapsamaktadır. Makaleler, modifiye bir Delphi yöntemi kullanılarak seçilmiş ve ilgili dergilerde yayımlanan makaleler GRADE sistemi aracılığıyla bağımsız olarak değerlendirilmiştir. GRADE 1A ve 1B olarak kabul edilen yayınlar, incelemeye dahil edilmek üzere grup tarafından yeniden incelenmiştir. Yazımız iki bölümden oluşmaktadır. Toksikoloji, resüsitasyon ve nöroloji alanlarındaki 2023 yılı gelişmelerine odaklanan Dr. Faruk Danış tarafından yazılan bölüme buradan ulaşabilirsiniz. Bu ikinci bölümde ise pulmoner, travma, enfeksiyon hastalıkları ve diğer çeşitli konular üzerine odaklanacağız. 4. Pulmoner 4.1. Society of Critical Care Medicine (SCCM) Kritik Hastalarda Hızlı Sıralı Entübasyon (RSI) için Klinik Uygulama Kılavuzu2 SCCM, kritik hastalardaki yetişkinler için hızlı sıralı entübasyon (RSI) hakkında ilk kılavuzlarını yayınladı. Yazarlar, entübasyondan önce oksijen toleransını artırmak için belirli hastalarda ilaç destekli preoksijenasyon kullanımını dikkatli bir şekilde önermektedirler (koşullu öneri, çok düşük kanıt kalitesi). Ketaminin entübasyon öncesi sedasyon için kullanımı, entübasyon öncesi SpO2'yi iyileştirmiştir, ancak bu uygulamanın riskleri net değildir. Entübasyon sırasında hipotansiyonun optimal tedavisi belirsizliğini korumaktadır; vasopressörler ile sıvı resüsitasyonu arasında yeterli kanıt bulunmadığından spesifik bir öneri yapılamamaktadır. Nöromüsküler blokaj ajanları (NMBA) kullanıldığında, sedatif-hipnotiklerin de kullanılması önerilmektedir (en iyi uygulama bildirisi, derecelendirilmemiş kanıt kalitesi). Etomidat, diğer indüksiyon ajanlarına (ketamin, midazolam, propofol) göre mortaliteyi iyileştirmemiştir. Ancak, etomidatın entübasyon sırasında daha avantajlı hemodinamik etkiler sunabileceği belirtilmiştir (koşullu öneri, orta kanıt kalitesi). Etomidat kullanıldığında, adrenal yetmezlik endişesine rağmen kortikosteroidlerin eşzamanlı verilmesi önerilmemektedir (koşullu öneri, düşük kanıt kalitesi). Rokuronyumun RSI için varsayılan NMBA olarak kullanılması için yeterli kanıt bulunmamaktadır; suksinilkolin kontrendikasyonları yoksa, suksinilkolin veya rokuronyum kullanılabilir (koşullu öneri, düşük kanıt kalitesi). NMBA'lar, entübasyon koşullarını optimize etmek için sedatif-hipnotik ajanlar kullanıldığında tercih edilmelidir (güçlü öneri, düşük kanıt kalitesi). Bu kılavuzlar, RSI farmakoterapisinde kanıt eksikliklerine dikkat çekmekte ve gelecekteki araştırmalar için öneriler sunmaktadır. 4.2. Hızlı Sıralı Entübasyon İçin Sedatif Dozu ve Entübasyon Sonrası Hipotansiyon: Bir İlişki Var mı? [Grade 1B]3 Hipotansiyon, RSI uygulamasının bir komplikasyonu olarak kalmaya devam etmekte ve bu durum hastane içi mortalite artışı ile ilişkili olabilmektedir.…
1 2023 Yılında Acil Tıpta Farmakoterapi: Güncel Literatür ve Klinik Uygulamalara Etkisi-1 16:17
16:17
Afspil senere
Afspil senere
Lister
Like
Liked
16:17Acil tıbbın geniş kapsamı, güncel literatürü takip etmeyi sağlık profesyonelleri için bir zorluk haline getirmektedir. Acil tıbbın karşılaştığı çok çeşitli hastalık ve durumlar, sürekli olarak değişen tedavi yaklaşımlarını takip etmeyi gerektirir. Bu gerekliliği göz önünde bulunduran Acil Tıp Farmakoterapi Araştırma Ağı (EMPHARM-NET), her yıl önemli farmakoterapi ile ilgili literatürü gözden geçirmekte ve derlemektedir. Bu yazıda, EMPHARM-NET’in 2023 yılı boyunca acil tıpta farmakoterapi alanında yayımlanan en dikkat çekici çalışmaları derledikleri yazısını özetlemekteyiz.1 İleri okuma için makalenin tam metnine buradan ulaşabilirsiniz. 2023 yılı, acil serviste farmakoterapinin önemli gelişmeler gösterdiği bir yıl olmuştur. Özellikle hızlı ardışık entübasyon, kardiyak arrest yönetimi ve travma sonrası majör kanamaların tedavisi gibi kritik konularda güncellemeler yapılmıştır. Ayrıca, iskemik inme tedavisinde kullanılan zaman ve tedavi modaliteleri, toplumsal kökenli pnömonide steroid kullanımı ve hedeflenen kan ürünlerinin uygulanması gibi çeşitli konularda da önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu yazı, acil serviste farmakoterapi alanında 2023 yılında yayımlanan en önemli 13 makaleyi, 6 rehberi ve 5 meta-analizi kapsamaktadır. Makaleler, modifiye bir Delphi yöntemi kullanılarak seçilmiş ve ilgili dergilerde yayımlanan makaleler GRADE sistemi aracılığıyla bağımsız olarak değerlendirilmiştir. GRADE 1A ve 1B olarak kabul edilen yayınlar, incelemeye dahil edilmek üzere grup tarafından yeniden incelenmiştir. Yazımızı iki bölümde sunacağız; bu ilk bölümde, farmakoterapinin toksikoloji, resüsitasyon ve nöroloji alanlarındaki 2023 yılı gelişmelerine odaklanacağız. İkinci bölümde ise pulmoner, travma, enfeksiyon hastalıkları ve diğer çeşitli konular üzerine odaklanacağız. 1. Toksikoloji 1.1. 2023 Amerikan Kalp Derneği zehirlenmeye bağlı kardiyak arrest veya yaşamı tehdit eden toksisitesi olan hastaların yönetimine odaklanmış güncelleme: kardiyopulmoner resüsitasyon ve acil kardiyovasküler bakım için Amerikan Kalp Derneği kılavuzlarında güncelleme2 ABD’de zehirlenme, kazara ölümlerin başlıca nedenidir. Kardiyovasküler kollaps yaşayan kritik durumdaki zehirlenmiş hastaların resüsitasyonu, standart prosedürlerden farklı olarak daha fazla antidot kullanımı ve venoarteriyel ekstrakorporeal membran oksijenasyonuna (VA-ECMO) odaklanmaktadır. Amerikan Kalp Derneği (AHA), beta-blokerler, benzodiazepinler, kalsiyum kanal blokerleri, kokain, siyanür, digoksin, opioidler ve diğer zehirlenmelere bağlı yaşamı tehdit eden durumlar için güncel tedavi önerileri sunmuştur. Özellikle, opioid aşırı dozlarına bağlı kardiyak arrest vakalarında odak noktasının nalokson yerine kardiyopulmoner resüsitasyon (KPR) olması gerektiği vurgulanmıştır. Beta-bloker ve kalsiyum kanal blokeri toksisitelerinde hipotansiyon için vazopressörler ve yüksek doz insülin önerilmekte, ancak intralipid emülsiyonun kullanılması tavsiye edilmemektedir. Ayrıca, kılavuzlar VA-ECMO’nun, zehirlenmeye bağlı kardiyojenik şok veya ritim bozukluğu yaşayan hastalar için uygun bir tedavi seçeneği olduğunu ve bu tedavinin erken aşamada değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu güncellemeyle ilgili detaylı bilgiye sitemizde yer alan yazı serisinden erişebilirsiniz. 1.2. ABD ve Kanada'da asetaminofen zehirlenmesinin yönetimi3 Asetaminofen aşırı dozu, Kuzey Amerika’da önemli bir morbidite ve mortalite kaynağıdır. Tedavi ile ilgili tartışmalar, Rumack-Matthew (RM) nomogramına uygunluk, kronik alımlarda risk değerlendirmesi ve uygun n-asetilsistein (NAC) dozu gibi konuları ele almak için dört klinik toksikoloji topluluğu bir fikir birliği bildirisi yayımlamıştır. Bildiri, 24 saat içinde potansiyel olarak toksik bir asetaminofen dozu alan herkesin RM nomogramı ile değerlendirilmesi gerektiğini ve ilk alımın başlangıç zamanını belirlediğini açıklığa kavuşturmaktadır. Ayrıca, asetaminofen seviyelerinin RM nomogramının tedavi eşiğinin iki katı olduğu durumlarda daha y...…
Yıllardır "Glasgow Koma Ölçeği (GKS)" ile hasta bilincini değerlendirdik. 1970'lerde geliştirilen GKS, farkındalığı değerlendirmek için göz açıcı, sözel tepki ve motor tepkiyi kullanır. Genellikle uygulamada klinik durum değerlendirmek ve hasta sonuçlarını tahmin etmek için kullanılır. GKS'nin basitliği, kullanılabilirliği ve geçerliliği onu nörolojik muayenenin temel unsuru haline getirmiştir. Glasgow Koma Ölçeği (GKS), nörolojik değerlendirme için yaygın olarak kullanılsa da, bilinçteki değişikliklerin tüm spektrumunu kapsayacak kadar hassas değildir. Sözlü bileşen değerlendirilemediği için entübe ve afazili hastalarda uygulanamaz. Ağrıdan çekilme, ağrıya fleksiyon tepkisiyle kolayca karıştırılır. Göz açma uyanıklığı gösterir, ancak bilinç içeriğinin bozulmadığı anlamına gelmez. GKS ayrıca beyin sapı refleksleri ve değişen solunum kalıpları veya mekanik ventilasyon ihtiyacı gibi parametreleri de içermez.(1) GKS'nin sınırlamalarını göz önünde bulundurarak, Wijdicks ve arkadaşları, Full Outline of Unresponsiveness (FOUR) puanı adı verilen yeni bir koma ölçeği önerdiler.(2) Ölçek, GKS'nin yukarıda belirtilen sınırlamalarının üstesinden gelmek için tasarlanmıştır. FOUR skoru daha fazla nörolojik ayrıntıya sahip olduğundan bu boşluğu doldurur. FOUR skoru dört bileşenden oluşur: göz tepkisi, motor tepkisi, beyin sapı refleksleri ve solunum. GKS ile karakterize edilemeyen vejetatif durum ve kilitli kalma sendromu gibi bilinç durumlarını tespit edebilir. Solunum kontrolü hakkında bilgi sağlar ve bu nedenle komadaki hastalarda mekanik ventilasyon ihtiyacını gösterebilir. Beyin sapı reflekslerini ve solunum bileşenlerini dahil ederek daha fazla nörolojik ayrıntı sunar. Üç olan en düşük GKS skorunun şiddetini daha da karakterize edebilir. Bu nedenle, erken karar vermeyi ve triyajı daha etkili bir şekilde etkileme potansiyeline sahip daha kapsamlı bir nörolojik değerlendirmedir. Bu skalada en düşük sıfır puan, en yüksek on altı puan verilebilmektedir (3). Dört kategorinin her birinin puan aralığı 0-4’tür. Bu yeni ölçek; göz cevabı, motor cevap, beyin sapı refleksleri ve solunum olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır. Her bölümden en fazla dört puan alınabilir. Toplamda en fazla 16 puan alınabilir. Bu da tam uyanıklık ve farkındalığın olduğunu göstermektedir. 0 puan ise en düşük puandır ve hastanın derin komada olduğunu gösterir. Tablo 1. FOUR Skor ölçeği ve görsel olarak uygulanması Göz yanıtı • 4 Puan: Hastanın gözleri en az üç tur farkında olarak uyaranı takip etmelidir. Eğer gözler kapalıysa değerlendirmeyi yapan kişi hastanın gözlerini açmalı ve parmağını veya bir nesneyi takip etmesini istemelidir. Göz kapağı ödemi veya yüz travması durumlarında iki göz kapağının da açılarak eğer sinir hasarı varsa bir göz kapağının açılıp muayene edilmesi yeterli kabul edilmektedir. Alternatif olarak emre uygun şekilde iki kez göz kırpma da kabul edilmektedir. • 3 Puan: Muayene aynı şekilde yapılmaktadır ancak göz açıklığı vardır takip yoktur. • 2 Puan: Yüksek sesli uyarana hasta göz açtmaktadır. • 1 Puan: Sesli uyarana yanıt yoktur ağrılı uyaranla göz açımı vardır. • 0 Puan: Hiçbir uyaranla göz açımı olmaz. Motor yanıt Özellikle üst ekstremitelerin en iyi yanıtı değerlendirilir. • 4 Puan: hastanın yapması istenen aşağıdaki üç hareketten (iki elin yumruk yapılması, tamam işareti veya barış işareti) en az birini yapabildiği puandır. • 3 Puan: Hastaya ağrılı uyaran verilir ve ağrılı uyarandan sonra hasta, değerlendirme yapan kişinin eline dokunur veya ağrılı bölgeye yönelim vardır. • 2 Puan: Ağrılı uyaran sonrasında özellikle üst ekstremitelerin fleksiyon yanıtı verdiği puandır. • 1 Puan: Ağrılı uyaran sonrasında herhangi bir ekstremitenin ekstansiyon yanıtı verdiği puandır. • 0 Puan: Hiçbir uyarana yanıt yoktur. Beyin sapı refleksleri Pupil, kornea ve öksürme refleksleri kontrol edilmektedir. Muayene öncesinde göz içerisine iki üç damla steril salin damlatılarak tekrarl...…
1 Neşeli Ol ki Genç Kalasın: Düşüncenin Etkileri 7:49
7:49
Afspil senere
Afspil senere
Lister
Like
Liked
7:49Hepimiz çocukluğumuzda "Neşeli ol ki genç kalasın" şarkısını duymuşuzdur. Bu şarkı sadece neşe dolu bir çocuk şarkısı değil, aynı zamanda yaşamımız boyunca takip etmemiz gereken önemli bir öğretiyi de içinde barındırıyor. Neşeli ve olumlu bir düşünce yapısına sahip olmak, hem zihinsel hem de fiziksel sağlığımız üzerinde derin etkiler yaratabilir. Günümüzün hızlı ve stresli yaşam koşullarında, olumlu düşünmenin sağlığımıza olan etkilerini anlamak ve uygulamak, yaşam kalitemizi artırmak için oldukça önemlidir. Ancak, olumsuz düşünmenin zararlı etkilerini de göz ardı etmemeliyiz. Bu yazıda, olumlu ve olumsuz düşünmenin sağlık üzerindeki etkilerini bilimsel araştırmalar ışığında ele alacağız. Hadi, "Neşeli ol ki genç kalasın" şarkısının sözlerinin ardındaki bilimsel gerçekleri birlikte keşfedelim. Giriş Olumlu düşünmenin bireylerin zihinsel ve fiziksel sağlığı üzerinde çeşitli yararları bulunmaktadır. Aynı zamanda, olumsuz düşünmenin de ciddi zararları olduğu bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Bu yazıda, olumlu ve olumsuz düşünmenin insan sağlığı üzerindeki etkilerini ele alacağız. Amaç, sağlık profesyonellerine ve genel okuyuculara bu iki düşünce tarzının etkilerini daha iyi anlamalarına yardımcı olmaktır. Olumlu Düşünmenin Yararları Psikolojik Yararlar Olumlu düşünme, bireylerin stres düzeylerini azaltarak genel psikolojik iyi oluşu artırır. Stres yönetimi ve zor durumlarla başa çıkma becerisi, olumlu düşünce yapısıyla güçlenir. Bu durum, bireylerin depresyon ve anksiyete gibi ruhsal sağlık sorunlarıyla daha etkili bir şekilde başa çıkmasını sağlar. Fredrickson ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışma, olumlu duyguların bireylerin stresle başa çıkma kapasitelerini artırdığını ve genel yaşam memnuniyetini iyileştirdiğini göstermektedir.1 Benzer şekilde, Pressman ve Cohen'in çalışması, olumlu duyguların depresyon ve anksiyete belirtilerini azaltmada etkili olduğunu ortaya koymaktadır.2 Fiziksel Sağlık Yararları Olumlu düşünme, kardiyovasküler sağlık üzerinde doğrudan olumlu etkilere sahiptir. İyimser bireyler, kalp hastalıkları riskini azaltan daha sağlıklı yaşam tarzları benimseme eğilimindedirler. Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme ve sigara kullanmama gibi davranışlar, olumlu düşünce yapısıyla desteklenir. Rozanski ve arkadaşlarının çalışması, psikolojik faktörlerin kardiyovasküler hastalıkların patogenezindeki etkisini ve olumlu düşünmenin bu riskleri azaltabileceğini göstermektedir.3 Ayrıca, Segerstrom ve Sephton'un çalışması, iyimser beklentilerin hücre aracılı bağışıklık üzerinde olumlu etkileri olduğunu ve bağışıklık sistemini güçlendirdiğini göstermektedir.4 Bilişsel Yararlar Olumlu düşünme, bilişsel işlevlerin iyileşmesine ve bilişsel gerileme riskinin azalmasına katkıda bulunur. Bu düşünce yapısı, problem çözme yeteneklerini, yaratıcılığı ve genel zihinsel performansı artırır. Aynı zamanda, ileri yaşlarda bilişsel işlevlerin korunmasına yardımcı olarak, demans gibi bilişsel bozuklukların önlenmesinde önemli bir rol oynar. Boehm ve Kubzansky'nin çalışması, olumlu psikolojik iyi oluşun kardiyovasküler sağlıkla olan ilişkisini ve dolayısıyla bilişsel işlevlerin korunmasında rol oynadığını göstermektedir.5 Giltay ve arkadaşlarının çalışması, iyimserliğin genel ve kardiyovasküler ölüm oranları üzerindeki etkisini incelemiş ve olumlu düşüncenin problem çözme yeteneklerini artırabileceğini göstermektedir.6 Uzun Yaşam İyimserlik ve olumlu düşünme, bireylerin yaşam süresini uzatabilir. Bu bireyler, daha sağlıklı davranışlar sergileyerek ve stres düzeylerini düşük tutarak genel sağlık durumlarını iyileştirirler. Sonuç olarak, olumlu düşünce yapısı, hem yaşam kalitesini artırır hem de yaşam süresini uzatır. Danner ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, olumlu duyguların yaşam süresini uzattığı ve bu bireylerin daha sağlıklı yaşam tarzları benimsediği bulunmuştur.7 Ayrıca, Carver ve Scheier'in çalışması, iyimserliğin yaşam süresini uzattığını ve olumlu düşünce yapısını...…
Herkese merhabalar. Yeni bi spor travmasına yaklaşım yazısıyla yeniden karşınızdayım. Alt ekstremite travmaları ve ağrısı sporcularda sık görülen yaralanmaların başında gelmektedir. Bu yaralanmaların erken tanı ve tedavisi sporcuların iyileşme ve sahalara geri dönüş aşamasından oldukça önemlidir. Bugünkü yazımızda alt ekstremitede görülen ağrının ayırıcı tanılarında yer alması gereken ve gözden kaçabilecek bir tanı olan medial tibial stres sendromu hakkında bilgilendirme yapacağız. Keyifli ve bilgilendirici bir yazı olacağını düşündüğüm için sizlerle paylaştığım bu konuyu gelin hep birlikte irdeleyelim. Giriş Medial tibial stres sendromu sporcularda sık görülebilen ve tibianın medial kenarı boyunca yaygın ağrıyla kendisini gösteren bir patolojidir1. Genellikle tibianın alt üçte biri ile üst üçte ikisi birleşiminde görülen bu ağrı sendromu sporcularda ısınma hareketleri sonrası semptomlarını azaltmakta olup bu durum diğer bacak ağrısı nedenlerinden ayrışmasına neden olmaktadır. Görülme sıklığı sporcularda %4-35 arasında bildirilmiş olup sporculardan sonra en sık görülen popülasyon askeri personeller olarak öne çıkmaktadır. Medial tibial stres sendromu olan sporcular genellikle antrenman ve müsabakayı tamamlayabilir ancak egzersiz sonrası ağrı yavaş yavaş yeniden semptomatik olabilmekte ve ağrı şiddetlenebilmektedir2. Medial Tibial Stres Sendromunda ağrı bölgesi anatomik görüntü Patofizyoloji Genellikle tibialis posterior, soleus ve fleksör digitorum longus kaslarındaki patolojilere bağlı ağrı görülen medial tibial stres sendromu biyomekaniği sporcuların koşma ve yürümesi ile ortaya çıkan olaylar dizisiyle ilgilidir. Medial soleus kası ayağın en kuvvetli plantar fleksörü ve inventörüdür. Soleus kası pronasyona direnmek üzere eksantrik olarak kasılmaktadır. Pes planusa bağlı aşırı pronasyon veya tekrarlayan darbeler ile aşırı kullanım kombinasyonu bu kasın yapışma yeri olan tibia posteromedial kenarındaki periostta kronik traksiyona neden olmakta ve bu da doğrudan medial tibial stres sendromuna yol açmaktadır3. Medikal Tibial Stres Sendromu ağrı lokasyonu etrafındaki kas anatomisi Medial Tibial Stres Sendromu Risk Faktörleri Medial tibial stres sendromu görülen sporcularda başlıca risk faktörleri tibia posteromedialinde artmış stres ve traksiyon olarak kabul edilmektedir. Bunlara neden olan başlıca sebepler ise aşırı pronasyon, antrenman hataları, ayakkabı tasarımı, zemin, kas fonksiyon bozukluğu, yorgunluk ve azalmış esneklik olarak öne çıkmaktadır. Bildirilen diğer risk faktörleri ise kadın cinsiyet, yüksek VKİ, artmış kalça iç-dış rotasyonu, baldır genişliğinde büyüme, geçirilmiş stres kırığı ve ortez kullanım öyküsü olarak sıralanabilmektedir4. Kemik sağlığı ve mineral yoğunluğu da medial tibial stres sendromu gelişimine neden olabilmektedir. Magnusson ve ark. medial tibial stres sendromlu sporcuları normal kontrol ve sporcu kontrol grupları ile karşılaştırdıklarında etkilenen bölgedeki kemik mineral yoğunluğunun daha düşük olduğunu saptamışlardır. Tek taraflı semptomları olan kişilerde kemik mineral yoğunluğu etkilenmeyen tarafta da azalmıştır. Bu sporcuların medial tibial stres sendromuna bağlı semptomlarında iyileşme görüldüğünde ise normal kemik mineral yoğunluğuna ulaştıkları gözlemlenmiştir5. Anamnez Medial tibial stres sendromuna bağlı alt ekstremitede görülen ağrı durumunda hastaların tanısında öykü ve fizik muayene oldukça önemlidir. Hastadan alınan anamnezde aşağıda yer alan bilgiler bizi tanıya yaklaştırmaktadır6. Medial tibial sınırın distal üçte ikisinde egzersiz kaynaklı ağrının varlığı Fiziksel aktivite sırasında veya sonrasında ortaya çıkan ve göreceli dinlenmeyle azalan ağrının varlığı Arka bölmede kramp, yanma ağrısı ve/veya ayakta uyuşma/karıncalanmanın olmaması. Fizik Muayene Fizik muayenede alt ekstremitenin palpasyonunu ve inspeksiyonu dikkatli bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Medial tibial stres sendromu tanısını destekleyen fizik...…
1 Maymun Çiçeği (MPOX) Enfeksiyonu Tedavisinde Tecovirimat 6:34
6:34
Afspil senere
Afspil senere
Lister
Like
Liked
6:34Tecovirimat (TPOXX), ortopoksvirusların neden olduğu enfeksiyonların tedavisinde kullanılan ve özellikle insan çiçek hastalığı ve MPox gibi hastalıkların kontrolünde önemli rol oynayan bir antiviral ilaçtır. Son günlerde tekrar gündeme gelen MPox salgını, tecovirimatın hastalık yönetimindeki potansiyelini ortaya koymuş ve çeşitli klinik çalışmalarda yaygın olarak kullanılmıştır. Bu yazıda, tecovirimatın farmakolojik özelliklerini, klinik kullanımını, yan etkilerini ve bugüne kadar elde edilen klinik verileri inceleyerek, ortopoksvirus enfeksiyonlarında bu ilacın rolünü konuşacağız. MPox enfeksiyonu hakkında geniş bilgi almak için daha önce Prof. Dr. Haldun Akoğlu tarafından paylaşılmış olan yazıya ve MPox aşıları ile ilgili bilgi için Uzm. Dr. Mehmet Türk'ün yazısına göz atabilirsiniz. Farmakolojik Özellikler ve Etki Mekanizması Tecovirimat, ortopoksvirusların VP37 proteinini hedef alarak virüsün hücreler arası yayılımını inhibe eden bir ilaçtır. VP37 proteini, virüsün hücreden hücreye bulaşmasını sağlayan zarla kaplı virüs partiküllerinin oluşumunda kritik bir rol oynar. Tecovirimat, bu proteinle etkileşime girerek virüsün zar oluşumunu engeller ve böylece virüsün enfekte hücrelerden çıkışını ve yayılmasını durdurur. Bu etki mekanizması, tecovirimatın ortopoksvirus enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılmasını sağlayan temel prensiptir.1 Kullanım Endikasyonları Tecovirimat, insan çiçek hastalığı ve MPox gibi ortopoksvirus enfeksiyonlarının tedavisi için endikedir. FDA tarafından onaylanan bu ilaç, yetişkinler ve en az 13 kg ağırlığındaki pediatrik hastalarda kullanılmak üzere ruhsatlandırılmıştır. Bununla birlikte, insanlarda çiçek hastalığı üzerindeki etkinliği, kontrollü klinik çalışmaların yapılamaması nedeniyle tam olarak kanıtlanamamıştır.2 Klinik Kullanım ve Dozaj Tecovirimat, oral ve intravenöz formlarda mevcuttur ve hastanın kilosuna göre dozaj ayarlaması yapılır. Yetişkinler ve 40 kg’ın üzerindeki pediatrik hastalar için önerilen doz, 14 gün boyunca günde iki kez 600 mg’dır. 120 kg’ın üzerindeki hastalarda ise bu dozaj, aynı süre boyunca günde üç kez 600 mg’a çıkarılır. Pediatrik hastalarda dozaj, 13 kg ila 40 kg arasında değişen vücut ağırlıklarına göre ayarlanır. İlacın biyoyararlanımını artırmak için öğünden 30 dakika sonra alınması önemlidir. TPOXX intravenöz infüzyonu, şiddetli böbrek yetmezliği olan (kreatinin klirensi 30 mL/dakikanın altında) hastalarda kontrendikedir. 40-80 kg pediatrik veya yetişkin hastalarda; 600mg TPOXX, günde 2 kez, 14 gün boyunca 120 kg ve üzeri pediatrik veya yetişkin hastalarda; 600mg TPOXX, günde 3 kez, 14 gün boyunca 13-25 kg pediatrik hastalarda; 200mg TPOXX, günde 2 kez, 14 gün boyunca 25-40kg pediatrik hastalarda; 400mg TPOXX, günde 2 kez, 14 gün boyunca MPox Tedavisinde Tecovirimatın Kullanımı 2022’de başlayan MPox salgını sırasında, tecovirimatın MPox tedavisindeki etkinliği genişletilmiş erişim programları ve klinik denemeler yoluyla değerlendirilmiştir. CDC tarafından yürütülen Genişletilmiş Erişim-Deneysel Yeni İlaç (EA-IND) protokolü kapsamında, tecovirimatın şiddetli hastalığı olan ve bağışıklık sistemi zayıflamış hastalarda kullanımı onaylanmıştır. Bu protokol altında, ciddi şekilde immün yetmezliği olan veya atopik dermatit gibi cilt bütünlüğünü etkileyen durumlara sahip hastalar oral veya intravenöz tecovirimat tedavisi alabilmektedir.3 MPox tedavisinde tecovirimatın etkinliğini değerlendiren en önemli çalışmalar arasında Ulusal Alerji ve Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü (NIAID) tarafından yürütülen STOMP (MPox için Tecovirimat Çalışması) klinik denemesi yer alır. Bu çalışma, ciddi bağışıklık yetmezliği olan veya şiddetli MPox geliştirme riski yüksek olan hastalarda tecovirimatın potansiyel faydalarını araştırmaktadır. STOMP çalışmasının açık etiketli kolunda, immün yetmezliği olan ve şiddetli hastalık riski taşıyan tüm hastalar tecovirimat ile tedavi edilmektedir. Bu denemelerden elde edilen veriler,…
1 Acil Serviste Cilt ve Yumuşak Doku Enfeksiyonlarına Yaklaşım 10:39
10:39
Afspil senere
Afspil senere
Lister
Like
Liked
10:39Cilt ve yumuşak doku enfeksiyonları, acil servislerde sıkça karşılaşılan ve zamanında müdahale gerektiren tıbbi durumlardır. Bu enfeksiyonlar, hafif cilt iritasyonlarından yaşamı tehdit edebilecek sistemik enfeksiyonlara kadar geniş bir spektrumda seyredebilir. Özellikle immün sistemi zayıf olan bireylerde daha ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Erken tanı ve uygun tedavi, enfeksiyonun yayılmasını ve komplikasyonların gelişmesini önlemek adına kritik öneme sahiptir. Bu yazımızda Kanada Acil Tıp Derneği’nin (CAEP) yakın zamanda yayınladığı klinik politika rehberi doğrultusunda cilt ve yumuşak doku enfeksiyonlarının tanısı, tedavisi ve acil servisteki yaklaşımlarını ele alacağız.1 Bu konu ile ilgili hazırlanan özeti içeren kısa broşür yazımızın sonunda yer almaktadır. Acil serviste cilt apselerine yaklaşımı Faruk Danış’ın yazısından okuyabilirsiniz. 1. Acil serviste (AS) selülit tanısı nasıl konulmalıdır? (1) Selülit tanısı koymak için klinik bulguları kullanın. Selüliti düşündüren tipik fizik muayene bulguları; hassasiyet, eritem, sıcaklık artışı, ödem ve endürasyondur. Bazen lenfanjit ve/veya ateş olabilir. (2) Selülit tanısı koymak için mevcut karar araçlarını veya spesifik incelemeleri (örn. beyaz kan hücresi sayımı, C-reaktif protein) kullanmayın. Bilateral semptomları olan hastalarda (örn. her iki bacak tutulumu) alternatif bir tanı düşünün. 2. Selülitli hastalarda kan kültürü tetkiği yapılmalıdır? Sistemik olarak iyi durumda olan selülitli hastalar için rutin olarak kan kültürü istemeyin. Aşağıdaki durumlarda kan kültürü istemeyi düşünün: (1) Sistemik olarak kötü hasta (örn. ateş, lenfanjit, inatçı taşikardi, takipne, hipotansiyon); veya (2) Bağışıklık sistemi baskılanmış (örn. antikanser tedavisi alan aktif malignite hastası, bilinen veya şüphelenilen nötropeni) 3. Acil servis klinisyenleri selülit için görüntüleme istemeli mi? Selülit için rutin olarak görüntüleme istemeyin. Deri apsesinin selülitten ayırt edilmesinde belirsizlik olduğu durumlarda yatak başı ultrasonu (Point of Care Ultrasonography-POCUS) uygulayın. Seçilmiş vakalarda görüntüleme (örn. röntgen, bilgisayarlı tomografi [BT], ultrason) istemeyi düşünün: (1) Osteomiyelit şüphesi (2) Yabancı cisimler (3) Nekrotizan fasiitten tanısının dışlanamaması (not: klinik şüphe varsa görüntüleme asla acil cerrahi konsültasyonu geciktirmemelidir). 4. Selülit tedavisi için önerilen oral antibiyotik ajanı, dozu, sıklığı ve süresi nedir? Oral antibiyotikler ilk basamak tedavidir (Tablo 1). 5. Acil servis klinisyeni selülit tedavisi için intravenöz (IV) antibiyotikleri ne zaman düşünmelidir? Aşağıdaki hastalarda IV antibiyotik ile tedavi edin: (1) Sistemik olarak kötü hasta (örn. ateş, lenfanjit, inatçı taşikardi, taşipne, hipotansiyon); veya (2) Başarısız oral antibiyotik tedavisi (en az 48-72 saat oral antibiyotiğe rağmen yeni/kalıcı ateş, kötüleşen ağrı ve/veya yayılan eritem); veya (3) Oral alamayan hasta (örn. kusma, malabsorpsiyon sendromu, vb.) 6. IV antibiyotik başlanırsa, selüliti tedavi etmek için önerilen antibiyotik ajan, doz, sıklık ve süre nedir? Tablo 1’de detaylı olarak verilmiştir. 7. Etkilenen bölgenin yükseltilmesi (elevasyonu) önerilmekte midir? Ekstremite selüliti olan hastalara etkilenen bölgeyi yükseltmelerini tavsiye edin, çünkü bu ödem ve inflamatuar maddelerin yerçekimi drenajını teşvik ederek iyileşmeyi hızlandıracaktır. 8. Selülit için antibiyotiklere ek olarak bir anti-inflamatuar ajan (örn. non-steroid anti-inflamatuar ilaç [NSAİİ], kortikosteroid) reçete edilmeli mi/önerilmeli mi? Selülitli hastalarda antibiyotik tedavisine ek olarak 5-7 gün süreyle (kontrendikasyon yoksa) oral bir NSAİİ önermeyi veya reçete etmeyi düşünün. 9. Selüliti olan hangi acil servis hastalarının hastaneye yatırılması düşünülmelidir? Aşağıdakilerden herhangi birine sahip hastalarda hastaneye yatışı d...…
Acil servislerde sıkça karşılaşılan cilt ve yumuşak doku enfeksiyonları, bazen ciddi komplikasyonlar yaratabilir. Cilt apseleri de bu tür enfeksiyonlar arasında, acil serviste hızlı ve etkili bir müdahale gerektiren önemli bir durumdur. Tedavi edilmediğinde veya yanlış yaklaşımlar uygulandığında, bu apseler hastalar için ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Kanada Acil Tıp Derneği (CAEP), cilt apselerinin tanı ve tedavisi konusunda acil servis hekimlerine yol göstermek amacıyla bir rehber hazırlamıştır.1 Bu rehber, cilt apsesi olan hastaların en iyi şekilde nasıl değerlendirileceği ve tedavi edileceğine dair önemli bilgiler sunmaktadır. Öne çıkan başlıklar arasında, cilt apselerinin klinik belirtilerine odaklanarak doğru tanının nasıl konulacağı, yatakbaşı ultrason kullanımının hangi durumlarda faydalı olabileceği ve cerrahi drenajın önemi yer alıyor. Bu konu ile ilgili hazırladıkları özeti içeren kısa broşür yazımızın sonunda yer almaktadır. Bu rehber aynı zamanda, hangi durumlarda antibiyotik kullanımının gerekli olduğunu ve hangi hastaların dikkatle izlenmesi gerektiğini de açıklamaktadır. Bağışıklık sistemi zayıf olan hastalar veya yaygın enfeksiyon belirtileri gösterenler için uygun tedavi stratejileri rehberde ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Amacımız, cilt apselerinin etkili ve güvenli bir şekilde yönetilmesi için acil servis çalışanlarına pratik ve güncel bilgiler sağlamaktır. İleri okuma için bu linkten makalenin tam haline ulaşabilirsiniz. 1.Acil serviste cilt apseleri nasıl teşhis edilmelidir? Cilt apsesi tanısı koymak için klinik muhakemenizi kullanın. Tipik fizik muayene bulguları pürülan olmayan selülit (ağrı, eritem, artmış sıcaklık, ödem ve endurasyon) ve altta yatan pürülan bir koleksiyonu temsil edebilecek palpe edilebilir bir dalgalanma alanı gibidir. Fizik muayenede altta yatan bir koleksiyon hakkında belirsizlik olduğu durumlarda, yardımcı olarak yatakbaşı ultrasonografi (POCUS) kullanın. 2.Komplike olmayan apse şüphesi olan acil servis hastaları için yatakbaşı ultrasonografi (POCUS) ne zaman kullanılmalıdır? Cilt apsesinin selülitten ayırt edilmesinde belirsizlik olan tüm vakalarda POCUS kullanın. POCUS, cilt apsesi olan hastalarda altta yatan bir koleksiyonun varlığını belirleyecektir. 3.Cilt apsesi olan hastalarda kan kültürü istenmeli mi? Cilt apsesi olan hastalar için rutin olarak kan kültürü istemeyin. Cilt apsesi olan hastalarda kan kültürü istemeyi düşünülecek hastalar: Hastalığın sistemik olması (örn. ateş, lenfanjit, inatçı taşikardi, takipne, hipotansiyon) Bağışıklık sistemi baskılanmış hastalar (örn. antikanser tedavi alan aktif malignite, bilinen veya şüphelenilen nötropeni) 4.Komplike olmayan cilt apseleri için önerilen yatakbaşı tedavi nedir? Apseler için yatak başı insizyon ve drenaj (İ&D) uygulayın. İğne aspirasyonu yapmayın. 5.Cilt apsesinin insizyonu ve drenajı (İ&D) sonrasında apse boşluğu tampon materyali ile doldurulmalı mıdır? Yatak başı İ&D'yi takiben deri apsesi boşluklarını rutin olarak doldurmayın. 6.Deri apsesinin İ&D'sini takiben antibiyotikler ne zaman reçete edilmelidir? Pürülan lezyona yakın geniş selülit vakalarında veya ateş gibi sistemik semptomları olan hastalarda İ&D'ye ek olarak antibiyotik reçete edin. Bağışıklık sistemi baskılanmış hastalarda (örn. tedavi alan aktif malignite, bilinen veya şüphelenilen nötropeni) antibiyotikleri düşünün. 7. Deri apsesi olan bir hastaya oral antibiyotik reçete edilirse, hangi oral antibiyotik (1) ajan, (2) doz, (3) sıklık ve (4) süre ile önerilir? Lütfen tedavi tablosuna bakınız. Antibiyotik reçete edilirse, oral antibiyotikler ilk basamaktır. 8.Deri apsesi olan hastalar için acil servis klinisyeni ne zaman intravenöz (IV) antibiyotiklerle tedavi etmelidir? Antibiyotiklerin endike olduğu ve aşağıdaki durumlarda IV tedavi uygunlanmalıdır: (1) İ&D ve uygun oral antibiyotiklerin ardından tedavi başarısızlığı yaşayan hastalara IV antibiyotik uygulayın (tedavi ...…
1 Sengstaken-Blakemore Tüpü Nasıl Takılır? 8:23
8:23
Afspil senere
Afspil senere
Lister
Like
Liked
8:23Acil serviste görmeyi en sevmediğim hastalardan biri ciddi üst gastrointestinal sistem kanaması olan hastalar. Yönetiminin karmaşıklığı, ciddi mortalite riski bu hastaları acil servisin zor hasta gruplarından biri yapıyor. Sıvı resüsitasyonu, proton pompa inhibitörleri, somatostatin gibi vazoaktif ilaçlar ve kan ürünleri replasmanları gibi medikal tedaviler dışında balon gastrik tamponad uygulaması da bu hastalarda tedavi seçenekleri arasında yer almakta. Balon gastrik tamponad; en sık bilinen adıyla Sengstaken-Blakemore tüpü takılması, aslında acil serviste yapmamamız gereken bir işlemdir. Bu işlemi yapmak zorunda kalmamız, sistemde bir yerde hata veya eksiklik olduğunu gösterebilir. Çünkü bu işlem, sadece çok ciddi kanaması olan ve stabil olmayan hastalarda, hayat kurtarıcı bir son çare olarak uygulanmalıdır. Karmaşık ve komplikasyon riski yüksek olan bu prosedür, deneyimli doktorlar tarafından, dikkatle seçilmiş hastalara uygulanmalıdır. Ciddi üst gastrointestinal sistem kanaması olan ve varis kanaması olduğu düşünülen hastalarda, endoskopi hızlı bir şekilde yapılamadığında balon tamponad cihazı yerleştirilmesi önerilir. Ticari olarak mevcut ürünler arasında Sengstaken-Blakemore(S-B)1 tüpü ve Minnesota tüpü bulunur. Bu iki tüp ürün arasındaki temel fark S-B tüpün 3, Minnesota tüpün 4 lümenli olması ve gastrik aspirasyona ek olarak özefagial aspirasyona da izin vermesidir. Ülkemizde genel olarak Sengstaken-Blakemore tüpü bulunmakta ve kullanılmakta. Bu ürünlerin kullanımına bağlı önemli komplikasyonlar vardır ve bu yüzden sadece ciddi hayati tehlike oluşturan, devam eden kanamaları olan hastalar için geçici ve kurtarıcı bir önlem olarak kullanılmalıdırlar.2 Önemli Not Balon tamponad takılması teknik zorlukları olan, komplikasyon riski yüksek olan ve hasta için ciddi konforsuz bir işlem. Uygulanacak olan hastanın ciddi hematemezi olan anstabil bir hasta olduğunu da düşünürsek işlem öncesinde havayolunu korumak, aspirasyon riskini önlemek gibi amaçlarla hastanın endotrakeal entübe edilmesi önerilmektedir. Uyanık hastada bu işlem uygulanacaksa da seçilmiş hasta olması önerilebilir. Ne zaman entübe edelim? Aspirasyon riski: Aktif şiddetli kanaması olan, kusma riski olan hastalarda ciddi aspirasyon riski nedeniyle hasta entübe edilmeli Solunum yetmezliği: Hemorajik şok durumunda gelişebilecek olan solunum yetmezliği durumlarında hasta entübe edilmeli Bilinç bulanıklığı: Şok durumu veya başka bir nedene bağlı olarak bilinç bulanıklığı olan hastalar entübe edilmeli Yoğun bakım gerekliliği: Yoğun bakımda takip edilmesi planlanan ciddi kanamalı hastalarda havayolunun güvenliğinin sağlanması amacıyla entübe edilmeli İşlem süresi ve karmaşıklığı: Tüpün yerleştirilmesini karmaşıklaştıracak ek durumlar varlığında hasta güvenliği için entübe edilmeli3 Endikasyonlar Masif varis kanaması olan anstabil hastada, aşağıdaki senaryolardan birinin varlığında; Endoskopiye ulaşılamazsa, Endoskopi yapılır ancak başarısız olursa, Konsültan doktora ulaşılamıyor ve vazoaktif ilaçlar kanamayı durdurmada yeterli olamıyorsa, endikedir. Kontraendikasyonlar Özefagus striktürü öyküsü, Özefagus veya gastrik operasyon öyküsü olan hastalarda kontraendikedir. Komplikasyonlar Havayolu tıkanıklığı Özefagus perforasyonu Aspirasyon pnömonisi Orofarenkste ülserasyon Özefagial ve gastrik mukoza erozyonu Önceden uygulanmış varis bantlarının yerinden çıkması Prosedür Hazırlık aşamaları Hastanın ve gereklilik halinde birinci derece yakınlarının bilgilendirilmesi, yazılı onam alınması Hastanın endotrakeal entübe edilmesi, solunum yolunun güvence altına alınması Hastanın işlem için uygun pozisyona alınması Tüpün şişirilerek kaçaklar açısından kontrol edilmesi Tüpe kayganlaştırıcı jel sürülerek işlem için hazır hale getirilmesi Tüpün yerleştirilmesi A* Tüp nazal veya oral yoldan ucu mideye gidene kadar dikkatlice ilerletilerek yerleştirilir.…
1 Gerçekten Düzeltilmesi Gereken Yer Acil Servisler mi? 9:54
9:54
Afspil senere
Afspil senere
Lister
Like
Liked
9:54Elimizden gelenin en iyisini yaptığımız sürece, her gün her hastanın ihtiyacını karşılayamadığımız için suçluluk hissettiğimizde kendimize şefkat göstermeliyiz. Sorun Acil servisler neden hep karmakarışık olur? Triyaj sıraları, dolu olan bekleme alanları, ambulansla gelen vakayı almada gecikmeler, servisten izinsiz ayrılan sinirli hastalar ve bütün bunlarla uğraşan doktorlar, hemşireler, sağlık çalışanları daha sürdürülebilir yaşamlar için acil servisleri terk ediyor ve artan personel eksikliği acil servis kapasitesini daha da tüketiyor. Gün geçtikçe daha da kötüleşen bu durum, sistem bozukluğu ve sıkıntılı kısır döngüsü ile acil servis bir kaos alanı olmaya devam ediyor. Acil servislerin onarıma ihtiyacı var mı? Sadece Türkiye’de değil gelişmiş-gelişmekte olan ülkelerin kendi acil servis sağlık hizmetleri hususunda hazırladıkları raporlarda, acil servis ziyaretlerinin nüfus artışından çok daha hızlı arttığını ve temel sistem değişikliği yapılmazsa 20 yıl içinde %40 daha artacağını gösteriyor. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin yeteri kadar önemsenmediği, işlev görmediği için acil servisler artık birincil bakımın en önemli odak noktası haline geldi. Ve bu sadece birincil bakımla ilgili değil; Evde bakım hastaları birinci basamakta alamadığı hizmeti almak için, hastayı başvuru anında göreceğimiz için acil servislere başvururlar. Acil cerrahi veya uzman konsültasyon işlemleri olan hastalar, hekimleri tarafından acil servise gönderirler. Cerrahi hastalarına ameliyat sonrası bir sorun geliştirirlerse acil servise gitmeleri söylenir. Yoksul ve dışlanmış hastalar orantısız bir şekilde acil servislerde tedavi edilir ve neredeyse yarısı acil olmayan klinikleri mevcut olduğu halde bu durum ortaya çıkar. Uzman randevuları veya görüntüleme istemleri için uzun süreli gecikmelerle karşılaşan hastalar, işlemlerinin daha hızlı çözülmesi nedeniyle sıklıkla acil servislere giderler. Yatan hasta servisleri tam kapasiteye ulaştığında acil servisler bu hasta yükünü taşımak zorunda kalır. Bu hastalar genellikle acil servis sedye alanlarının çoğunu işgal ederek gerçek acil bakım hizmetini sekteye uğratmış olur. Görsel kaynak: Habertürk Sağlık hizmetine “Erişilebilirlik”, sağlık sistemlerinin temel ilkelerinden biridir. Ancak bu erişilebilirliğin neredeyse %58-80'inin kilit ve çözüm noktası, tüm plansız sağlık bakım için varsayılan varış noktası ve acil servis hastalarının, ihtiyaç duyduklarında bakım alabilecekleri tek yer acil servisler olmuştur1. Araştırmalar, acil servislerin karşı karşıya olduğu dizginlenemeyen talebin, zayıf birincil bakım erişilebilirliğinden, artan hasta karmaşıklığından, yönetilmeyen kronik hastalıkların artan yükünden, doktor ve hemşire kadrosu eksikliğinden ve hastaneye yatırılan hastalar için hastane yatağı eksikliğinden kaynaklandığını doğrulamaktadır. Bu faktörlerin hiçbiri acil tıp etki alanına girmez. Peki, gerçekten düzeltilmesi gereken yer acil servisler mi? Acil tıp inancı, her hastanın sağlık endişesinin önemli olduğu ve hastaların durumlarından bağımsız olarak geri çevrilemeyeceğidir. İşte bu inancımız nedeniyle koşulsuz hizmet sunma çabalarımız, diğer alanlar için sihirli bir cümleyle sağlıkta erişebilirliği ele almalarına için yol açtı: "Acil servise git." Ancak, acil servisler diğer sağlık hizmetlerinin bıraktığı bakım boşluklarını doldurabilir ve aynı anda hızlı, yüksek kaliteli acil bakım sağlayabilir mi? Cevap hayır. Acil servisler çoğu hasta için yanlış yerdir. Acil servislerin aşırı ve uygunsuz kullanımı sistem maliyetini artırır, bakım kalitesini düşürür ve personeli tüketen kaotik çalışma ortamları yaratır. Acil servisler 1-6 saatlik karşılaşmalar için tasarlanmıştır. Acil ekipleri akut sorunlar ve hayati tehlikeler için eğitilir ve donatılır. Biz psikiyatrist, cerrah, geriatrist veya farklı alan uzmanı değiliz. Yüksek kalitede yatılı bakım, ruh sağlığı müdahalesi, kronik hastalık yönetimi,…
1 Renal Kolik Hastasında Görüntüleme Tercihleri 10:43
10:43
Afspil senere
Afspil senere
Lister
Like
Liked
10:43Renal kolik acillerimizde sıklıkla karşılaştığımız gürültülü tablolardan biri. Çoğu zaman basit bir analjezijik sonrası rahatladıktan sonra taburcu edilen hastalardan bahsediyoruz. Ancak ağrısı rahatlamayan, idrar çıkışında ciddi azalma, gross hematüri, ateş vs gibi ek şikayetleri olan hastalarda durum komplike olmaya başlayabiliyor. Nöbetlerimde bana da sıkça sorulan bir soru olduğu için; bu hastalarda ne zaman görüntüleme yapmamız gerekir, hangi görüntüleme yöntemini tercih edelim ve ne zaman kontrast madde verilmesi gerekir gibi sorulara bu yazıda cevap vermeye çalışacağım. Renal Kolik Nedir? Akut renal kolik veya böbrek ağrısı, tipik olarak böbrek bölgesinde ortaya çıkan, karın ön duvarı ve kasık ve testise doğru yayılan ani başlayan şiddetli ağrıyı ifade eder. Genellikle idrar akımının engellenmesi sonucu ortaya çıkar ve sıklıkla bulantı kusma ile birliktedir. Böbrek ağrıları çoğunlukla üreter tıkanıklığı sonucu ortaya çıkan ciddi ağrılardır. Kolik tarzı ağrı, künt ağrılardan farklı olarak periyodik şekilde gelir, genellikle bulantı kusma eşlik eder. 15-45dk kadar sürebilen bu ağrı dinlenme ile hafiflemez. Renal taşlara bağlı ağrı böbrek bölgesinde ağrıya neden olurken üreterdeki taşlara bağlı oluşan ağrılar testislere kadar yayılım gösterebilir. Renal kolik ayırıcı tanılar? Flank bölgesinde ağrı ile başvuran hastalarda çok sayıda potansiyel olarak hayatı tehdit edici ayırıcı tanıları düşünmemiz gerekiyor. Abdominal aort anevrizması ve aort diseksiyonu en ölümcül tanılar iken kadınlarda over erkeklerde testis torsiyonu, ektopik gebelik, renal ven trombozları, retroperitoneal kanamalar, iliopsoas apseleri gibi bir çok ciddi tanı da ön tanılar arasında unutmamamız gereken durumlardır. Hayatı Tehdit Edici Hayatı Tehdit Edici OlmayanAbdominal aort anevrizmasıBasit renal kistlerAort DiseksiyonuKas-iskelet sistemi ağrılarıRenal ven trombozlarıAkut pyelonefritRenal enfarktlarHepatitisRenal malignitelerZona zosterPulmoner embolizmPeptik ülserAkut apandisitDivertikülit / KolitFlank bölgesi ağrısı ayırıcı tanıları Görüntüleme yapalım mı? Flank bölgesinde ağrı ile başvuran ve nefrolitiazis düşündüğümüz her hastada görüntüleme yapmamız gerekmiyor. Peki hangi durumlarda görüntüleme yapmalıyız? Eşlik eden bir idrar yolu enfeksiyonu varlığı, 50 yaşından büyük ve nefrolitiazis öyküsü olmayan hastalar, tekrarlayan veya dirençli ağrısı olan hastalar, klinik olarak nefrolitiazise tam uymayan hastalar, renal transplant öyküsü olan, tek böbreği olan, renal yetmezlik öyküsü olan hastalarda görüntüleme yapmayı düşünmeliyiz. Hangi görüntüleme yöntemi? Flank bölgede ağrı şikayeti ile acil servise başvuran hastalarımızda öncelikle bahsettiğimiz hayatı tehdit edici ön tanılarımızı ekarte etmemiz gerekiyor. Anamnez, fizik muayene ve risk değerlendirme araçlarımız ile bu tanıları değerlendirdikten sonra eğer ön tanımız nefrolitiazis ise görüntüleme yöntemimiz büyük olasılıkla tomografi veya usg'den biri olacaktır. Hangisini ne zaman tercih edeceğimiz, avantajları-dezavantajlarını konuşacağız. Ancak öncelikle nefrolitiazis şüphesi olan hastalarımızda kullanabileceğimiz basit bir skorlama sisteminden bahsetmek istiyorum. Stone skoru Renal fonksiyonları normal olan ve böbrek taşı şüphesi olan hastalarda kullanılabilecek bir skorlama sistemidir. Enfeksiyon bulguları olan, renal malignite, ürolojik cerrahi ve travma öyküsü olan hastalarda kullanılmaz. Stone skoru validasyon çalışmalarında hekim gestaltine üstün sonuçlar vermiştir.Yüksek stone skoru, alternatif tanı olasılığını %2'nin altına düşürür ve bu nedenle yüksek stone skoru olanlar, doğru klinik bağlamda, acil BT gerekmeden tedavi edilebilir.1 Stone skoru ; cinsiyet, ağrının süresi, bulantı-kusma varlığı ve hematüri varlığı değişkenleri ile hesaplanır. 0-13 arası puan toplanır; 0-5 arası düşük risk, 6-9 orta risk ve 10-13 puan yüksek risk olarak değerlendirilir. İleri yaşlı hastalarda,…
iyi bildiğimiz bir ilacın alışık olmadığımız şekilde kullanımı ve olası yararları üzerine...
Velkommen til Player FM!
Player FM is scanning the web for high-quality podcasts for you to enjoy right now. It's the best podcast app and works on Android, iPhone, and the web. Signup to sync subscriptions across devices.